Yaratıcı sanatlara duydukları ortak sevgiye rağmen, bu iki genç kadının işitme kaybı deneyimleri daha farklı olamazdı.
Yeni Güney Galler’in kuzey kıyısındaki Byron Bay yakınında yaşayan on dokuz yaşındaki Tallula Bourne, ‘Yaratıcı sanatlarla ilgili olan her şey benim “mutlu yerim”!’ diyor. ‘Sınırları zorlayabilmeyi, sürekli daha iyiye gittiğimi keşfetmeyi ve yaptığım her şeyle daha da güçlenmeyi seviyorum.’
Tallula lise hayatı boyunca, tiyatro, dans ve müzik derslerinden ve fotoğrafçılıktan keyif aldı. Bölgedeki okullardan 4.000 öğrenci arasından seçilerek Shakespeare oyunlarını sahneleyen prestijli bir tiyatro topluluğundan burs almak üzere nihai listeye alındı ve çeşitli yerel kabare ve müzik festivallerinde solo sanatçı olarak ve Auslan (Avustralya İşaret Dili) işaret dili korosunun bir üyesi olarak performans verdi.
Artık engelli kişilere dans ve tiyatro atölyeleri sunan ve kar amacı gütmeyen bir topluluk organizasyonu olan Sprung Integrated Dance Theatre’ın üyesi olan Tallula’nın tatillerde yapmayı en çok sevdiği şey, yerel çarşılarında sokak dansı yapmak.
Fotoğrafçılık eğitimi projesi için Tallula, ‘Sessizlik ve Ses’ adlı bir kısa film yaptı. Filmde Tallula işitme kaybı yolculuğunu, okul yaşamını ve bugünlerdeki sokak dansı performanslarını anlattı.
‘Benimle [işitme kaybı yaşayan biri olarak] nasıl ilgileneceklerini öğretmek ve ayrıca topluluğu da eğitmek istedim’ dedi.
Zaman zaman işitme kaybının onu yalnızlaştırdığını düşünse de Tallula’nın okuldaki deneyimi pozitif bir bakış açısı edinmesini sağladı. Nese Sirikis ise (haberin üstündeki fotoğraf) Sydney’in batı banliyölerinde okul yaşamını oldukça zor buldu. Okuldaki zorbalar öz güvenini yavaş yavaş zedelemeye başladı ve büyüdükçe, sürekli saldırı altında olmak çok mutsuz ve kaygılı olmasına yol açtı.
İlk olarak iki yaşında ve daha sonra beş yaşında implant takılan genç, ‘Farklı olduğum için kızlar benimle uğraşırdı. Kendimi gerçekten dışlanmış ve yalnız hissediyordum’ diyor.
Nese, yaratıcı yeteneklerini hikayesini anlatırken de kullanarak lisenin son yıllarında adanmış bir sanat öğrencisi oldu.
‘Sınıfımı, implantlarla olan deneyimlerime ve işitme engelli olmanın nasıl bir şey olduğuna dair eğitmek için Cochlear hakkında üç eser yarattım’ diyor Nese. Amerikalı soyut ekspresyonist Jackson Pollock’tan esinlenen Nese, işitme kaybı yolculuğunun iyi ve kötü yanlarını paylaşmak için sanattan faydalanmaya karar verdi.
Üç parçalı büyüleyici bir tabloda duyduğu sesleri anlattı. Patlama adlı ilk panel, her iki işlemcisini kullanırken duyduğu düşük ve yüksek sesleri gösteriyor. Sesleri resmetmek için kırmızı, sarı ve beyazdan oluşan bir renk paleti kullandı.
Bir tarafı renkli, diğer tarafı ise siyah beyaz olan Yarıyol adlı orta panel, sadece tek işlemci kullanırken bir tarafta var olan sessizliği yakalıyor.
Sessizlik adlı tek tonlu son panel, siyah, mavi ve griden oluşan bir renk paletiyle sesin olmadığı bir dünyayı anlatıyor.
Bir otoportre olan ikinci resim özellikle dokunaklı. Nese kendisini, depresyonu temsil eden mermer bir arka planla, önceki Cochlear™ Nucleus® 6 Ses İşlemcisiyle profilden resmetti. Sarı kalp atış çizgisi kaygılarını temsil ediyor.
‘Bu, benim zorbalık deneyimimi resmetme biçimimdi’ diye açıklıyor Nese.
Nese, heykeli kullanarak, orijinal Nucleus 24’ten geçen sene aldığı mevcut Kanso® Ses İşlemcilerine kadar tüm koklear işlemcilerini titizlikle yeniden yarattı.
Duygusal deneyimlerini sanat eserleri yoluyla açığa çıkarmak Nese’nin güvenini ve kendi bedeninde duyduğu konforu arttırdı: ‘Bu beni sıradan bir kız yerine benzersiz bir insan haline getirdi’.
Tallula kısa filminde de, ‘Sessizlik ve ses içinde yaşıyorum ve hayatım tam da bu sayede daha zengin ve daha dolu’ şeklinde benzer düşüncelerini ifade etti.